PUTİN YARGILANMAYA ÇALIŞILIYOR: PEKİ YA BATININ SUÇLULARI?

Fıkrasında “Silahlı Kuvvetler Mensupları ile hakimler ve savcılar hakkındaki hükümler saklıdır.” şeklinde bir düzenleme ile bu personel hakkındaki uyarma ve kınama cezası dışındaki cezaların da yargı denetimi dışına bırakılıp bırakılmaması kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Kanun koyucu ise bu konudaki takdir yetkisini, disiplin amiri tarafından verilen bütün cezaları yargı denetimi dışında tutarak kullanmıştır.[720] 1602 Sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu ile de asker kişiler hakkında disiplin suç ve tecavüzlerinden verilen cezaların yargı denetimi dışında tutulduğu (md.21/3)[721] görülmektedir. Disiplin mahkemeleri, “yargısal rol” ifa eden ve bir “adli fonksiyona” sahip bulunan, keza belli bir usul izleyerek ve hukuk kurallarına dayanarak karar veren ve kararları Devlet gücüyle icra edilen kanunla kurulmuş mahkemelerdir. Disiplin mahkemelerinin Anayasal temeli  bulunduğu gibi kuruluş ve işleyişi 477 sayılı Kanunla belirlendiğinden AİHS’nin 6. Maddesinde yer alan kanunla kurulmuş bir mahkeme kriterini karşılamaktadır. Bu mahkemelerin hâkim olmayan kişilerden kurulu olması tek başına AİHS’nin 6. Maddesi anlamında “mahkeme” olarak kabul edilmemesi için yeterli değildir. Zira AİHM, bağımsızlık ve tarafsızlık kriterlerinin karşılanması koşuluyla çeşitli disiplin kurullarını dahi mahkeme olarak nitelendirebilmektedir[660]. Bayrak/Türkiye kararında asker kişileri yargılamak amacıyla kısmen ya da tamamen askeri üyelerden oluşan mahkemelerin kurulması uygulamasının, çok sayıda üye Devlet’in hukuk sisteminde mevcut bir uygulama olduğunu bu tür mahkemeler kurulabileceğini belirterek Disiplin Mahkemelerini de “mahkeme” kavramı içerisinde değerlendirmiştir. Anayasa’nın 72.maddesindeki düzenleme, diğer maddelere göre özel hüküm  mahiyetine sahiptir. Hukuk düzenimize göre, her Türk erkeği, askerlik söz konusu olduğunda hem bizatihi kendisi hak ve borç sahibi, hem de devlet ve diğer bireyler karşısında yükümlü konumundadır. Daha açık bir ifadeyle, zorunlu askerlik gerek askerlik hizmetini talep ve yararlanma hakkından, gerekse kamu görevlisi sıfatıyla diğer hakların ödevlisi olmasından kaynaklanan üst üste ve birlikte bir yükümlülüktür.

  • Bu görüşümüzün, 10 Kasım 1998 tarihinde yapılanaçıklamalarla, müttefiklerimiz ABD ve İngiltere tarafından da paylaşıldığını,bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.
  • Amiri, disiplin tecavüzünden dolayı ceza vermediği takdirde hiç kimse kınayamaz, sorumlu tutamaz.
  • Prensip budur, istisnası ise toplum düzeni ile insan hak ve hürriyetlerinin korunması amacıyla kolluğun kullanmakla yükümlü tutulduğu zor ve silah kullanma yetkisinden kaynaklanır.
  • Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.

Barış görüşmeleri sırasında meclisteki gruplar arası sürtüşmeler daha da artınca Mustafa Kemal, Halk Fırkası adıyla bir parti kurmaya karar verdiğini açıkladı (6 Aralık 1922). Bunun gerekçelerini de kurtuluş zaferini siyaset, iktisat ve idarede yapılacak atılımlarla bir inkılâp ile tamamlamak, yapılacak düzenlemeleri bir programa bağlamak, izlenecek programı kişisellikten kurtarmak ve kurulacak partiyi halkçılık esasına oturtmak biçiminde özetlemişti. Bu sırada, Büyük Millet Meclisi seçimlerinin de yenilenmesine karar verildiğinden Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Grubu’nun başkanı olarak bir seçim bildirisi yayımlayıp (8 Nisan 1923) kurulacak partiye ve inkılâba temel olmasını öngördüğü ilkeleri açıklamıştı. Halk Fırkası’nın kuruluşu İzmir’in kurtuluş yıl dönümü olan 9 Eylül 1923’te açıklandı. Genel başkanlığa Mustafa Kemal seçildi, düzenlenen tüzükte Halk Partisi’nin bir ihtilâl partisi değil bir inkılâp partisi olduğu belirtildi. Halk egemenliği kavramı görüşülürken bunun cumhuriyet anlamına gelip gelmediği tartışıldı.

Uzun yıllardır Türkiye’de adli kolluğun ve istinaf (bölge adliye) mahkemelerinin kurulup faaliyete geçirilmesi konuşulur. Ancak sürekli konuşulur, fakat bir türlü icraat gerçekleştirilmez. Bu yazıda, adli merciler ve avukatlar tarafından ilgililerden bilgi istenmesi ve bu talebin karşılanmaması halinde ortaya çıkabilecek hukuki sorunlar tartışılmaktadır. Ülkemizde gün geçmiyor ki; geçici, kalıcı ne sorun varsa çözebilmek için reform çağrıları yapılmasın, kimisi samimi, kimisi gerçek gündemi örtmek veya ötelemek, kimisi safları sıklaştırmak için, ekonomide, hukukta, yargıda, adalette değişim rüzgarları estiriliyor, peki işe yarar mı? Şimdi de pek yakın zamanda değişen Anayasanın yeniden kısmen veya toptan değiştirilmesi tartışmaları başladı. Son günlerde erken seçim veya seçimlerin yenilenmesi (biz “erken seçim” kavramını kullanmayı tercih ediyoruz) gündeme geldi. Erken seçim; “Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı seçimlerinin yenilenmesi” başlığı altında Anayasa m.116’da düzenlenmiştir. Kavramları ve başlıkları tartışmaya açmaktan ziyade içerikle ilgilenmekle birlikte, Anayasada “yenilenme” kavramı kullanılsa da, neden “erken seçim” kavramını kullanmayı tercih ettiğimizi bir cümleyle kısaca açıklamak isteriz. Vaktinde, yani 5 yılda bir yapılmayan her seçim esasen erken yapılmış, vaktinden önce gerçekleştirilmiş seçim olarak tanımlanır. FETÖ/PDY tarafından gizli haberleşme programı olarak kullanıldığı kabul edilen “ByLock” ile ilgili kararların kamuoyuna yansıdığı ve bu karar üzerinden “ByLock” programının delil değerinin ve gücünün tartışıldığı görülmektedir. İşbu yazımızda; cep telefonu numarası ile fotoğraf ve sair veri, bilgi ve görsellerin kişisel veri olma özelliği ile bunların işlenip başkalarına verilmesi fiillerinin suç olup olmadığı ele alınacaktır.

Bu çalışmamızla ülkemize son derece faydalı işler yapan tüm gazetelerin daha müreffeh bir şekilde ayakta kalmalarını sağlayacağız. Yeniden Refah iktidarında, Yasama, Yürütme ve Yargı organlarının birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılması ve birbirinden bağımsız olmasını sağlayacağız. Böylece Yargının, Yönetenler üzerindeki vesayeti ile Yöneticilerin Yargı üzerindeki vesayetine son vereceğiz. Din, dil, ırk, gelir düzeyi ayırt etmeksizin “herkes için hak, herkes için adalet” tesis edecek, milletimizin yargıya olan güveni artıracağız. Yeniden Refah iktidarında, adil düzen esaslı bir hukuk sistemini getireceğiz. Bu sistemi oluştururken; kuvvetlinin değil haklı olanın üstün olduğu bir anlayışı benimseyerek; yaşantımıza, inanışımıza, örf ve adet kurallarımıza, objektif ve sübjektif ahlak kurallarımıza, değerlerimize göre hareket edeceğiz. Yurt genelinde kurulacak sanayi ve teknoloji tesislerinin konumlarını belirlerken, bölgelerin ihtiyaçlarını ve ekonomik etütlerini göz önünde bulunduracağız. Devlet öncülüğünde kurulacak bu tesislere, bölgedeki özel sektör firmaları ve bu tesislerde çalışanların ortak olmasını teşvik edeceğiz. Ülkemizde bulunan 300’den fazla OSB, 1000’e yakın Sanayi mostbet giriş, 80’e yakın teknopark ve hiç işletilemeyen Endüstri Bölgelerinin daha etkili ve verimli şekilde çalışmalarını sağlamak için her türlü desteği vereceğiz. Yüksek teknoloji üretimini desteklemek için teknoparklar, gerekli kriterleri sağlayan OSB’ler ve endüstri bölgelerini “Yüksek Teknoloji Gelişim Bölgeleri” olarak yeniden yapılandıracağız. Ayrıca Yüksek Teknoloji Gelişim Bölgesi sınıfına giremeyecek OSB’ler ile sanayi sitelerini “Ekonomik Gelişim Bölgeleri” olarak yeniden teşkilatlandıracağız.

Hükümetin bu çabalarına rağmen STK’lar engelli bireylerin istihdamında ayrımcılık örnekleri görüldüğünü bildirdi. Kadınlar istihdamda ayrımcılığa uğradı ve genellikle şirketlerde, devlet kurumlarında ve sivil toplumda yönetim pozisyonlarında daha az oranda temsil edildi. 2015 verilerine dayanan devlet istatistiklerine göre, kadınların iş gücüne katılımı yüzde 27,5 oranında gerçekleşti; bu oran sekiz milyondan fazla kadına tekabül ediyordu. Yahudi vatandaşlar, ülkedeki Yahudi karşıtlığı ve güvenlik tehditleriyle ilgili endişelerini dile getirdi. Popüler bir televizyon dizisi olan Payitaht Yahudi karşıtı bir kurguya sahipti. Polis, genç kızın annesi ve ağabeyini gözaltına aldı; yıl sonu itibarıyla mağdurun nerede olduğu bilinmiyordu. İHD ve TİHV, Aralık yaptıkları açıklamalarda, yılın ilk 11 ayında polislerin yaklaşık 2 bin kişiyi gözaltına alarak 350 gösteri ve toplantıya müdahale ettiğini bildirdi. 9 Ocak’ta polis, teklif edilen anayasa değişikliklerini protesto etmek amacıyla meclis önünde toplanan ve aralarında Ankara Barosu üyeleri, meclisteki muhalefet partilerinin mensupları ve sivil toplum gruplarının üyelerinin de bulunduğu protestoculara göz yaşartıcı gaz, tazyikli su ve plastik mermi ile müdahale etti. Yıl boyunca, hükümet akademik özgürlüğü sınırlamayı, akademik kurumlarda ifade özgürlüğünü kısıtlamayı ve kültürel etkinliklere sansürlemeyi sürdürdü. Hükümet ve olumsuz güvenlik koşulları, gazeteci ve uluslararası gözlemcilerin etkilenen alanlara erişimini kısıtladı ve bu durum da şehir çatışmalarını izlemeyi ve etkilerini değerlendirmeyi zorlaştırdı. Kayıplara ilişkin hükümetin elindeki veriler erişilebilir değildi. Uluslararası Kriz Grubu tarafından Temmuz ayında yayınlanan bir rapora göre, 2016 yılında PKK ile çatışmalarda en az 653 güvenlik gücü mensubu, 865 PKK’lı terörist, 263 sivil ve mensubiyeti tespit edilemeyen 139 genç öldü.

Temmuz ayında Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye direktörü dahil olmak üzere sekiz önde gelen insan hakları savunucusu ve iki yabancı eğitimci, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2016 başarısız darbe girişiminin “devamı” olduğunu iddia ettiği dijital güvenlik ve stres yönetimi üzerine bir atölye çalışması sırasında gözaltına aldı. Bu kişilerden birçoğu terör örgütüne yardım etmekle suçlandı. Bu kişilerin tümü Ekim ayında tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı ancak haklarındaki adli süreç yıl sonu itibarıyla devam ediyordu. Mart ayında bir mahkeme, muhafazakâr insan hakları örgütü Mazlumder’in başkan ve yönetim kurulunu görevden alarak kuruma bir kayyum atadı. Söz konusu STK’nın yeni yönetim kadrosu çoğunluğu Kürt bölgelerinde olmak üzere derneğin 16 temsilciliğini kapattı. Yaşanan bu yetki devrinin sebepleri yıl sonu itibarıyla belirsizliğini korudu. Atılan bu adım, kuruluşun ülkenin güneydoğusundaki insan hakları ihlallerine yönelik eleştirilerine karşı hükümetin susturma girişimi olduğu yönünden eleştirildi.

Diğer yöneticiler ve bazı öğretim üyelerinin de yurtdışı seyahatlerinde üstlerinden izin almaları gerekiyordu. Hükümet, seçilmiş belediye başkanlarını, çoğu zaman PKK’yı destekledikleri iddiasıyla görevden aldı ve yerlerine İçişleri Bakanlığı yoluyla kayyum atadı. Bu uygulama, başta Kürt yanlısı DBP ve HDP’nin temsilcileri olan güney ve güneydoğudaki belediye başkanlarını etkiledi. İHD, güvenlik kontrol noktaları ve hükümet ile PKK arasındaki çatışmalar dahil olmak üzere, güvenlik görevlilerinin aynı dönemde ülke genelinde keyfi olarak 36 sivilin ölümüne ve 12 kişinin yaralanmasına neden olduğunu ileri sürdü. Polis, arama ve el koyma çerçevesinde geniş yetkilere sahiptir. Kolluk amirleri, 24 saat içinde adli izin alınmak şartıyla, arama izni verebilir. Bu tür aramalara maruz kalan bireylerin şikâyette bulunma hakkı vardır, fakat arama gerçekleştikten sonra çıkarılan mahkeme izni suistimali önleme konusunda bir denetim aracı olarak başarısız kaldı.

Disiplin cezalarına karşı da, kanun yoluna benzer idari başvuru yolları öngörülmüştür. Eğer disiplin cezası veren idari makamın kararına karşı bir idari başvuru yapılacaksa, başvurulan makam, mutlaka işlemi yapan makamın dışında olmalıdır. Maddesindeki “üst makam yoksa işlemi yapan makama başvurulabilir” hükmü, disiplin cezalarına karşı idari başvuruda geçerli değildir. Örneğin 657 SK’da düzenlenen disiplin cezalarına karşı idari başvuru, disiplin cezası veren amirin üstünde başka bir üst makam yoksa disiplin cezası veren makama değil, disiplin kuruluna yapılabilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m.91’de düzenlenen ve CMK m.90’a göre yapılan yakalama sonrasında cumhuriyet savcısının kararı ile kişinin geçici süre hürriyetinden mahrum bırakılmasına “gözaltı” denilmektedir. Madde incelendiğinde; yakalamanın suçüstü halleri ile sınırlı tutulduğu, kolluk tarafından gerekli tedbirler alındıktan sonra yakalanan kişiye yasal haklarının bildirilmesinin öngörüldüğü ve suçüstü hali ile sınırlı yakalama sonrasında kolluğun cumhuriyet savcısına bilgi verip emri doğrultusunda işlem yapmasının düzenlendiği görülmektedir. Madde uyarınca yakalananlar hakkında tatbik edilebilecektir.6 Mart 2014 tarihinde yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanunun 6. Maddesi ile değişik CMK m.91/2’ye göre, “Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır”. Şu an için gözaltı tedbiri yetkisi cumhuriyet savcısına bırakılmıştır.

Leave a comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Open chat
Hello, Welcome to Eco Safari Adventures .
How can we help you?